Blog

Geçmişin Gölgesinde Evlilik: Çocukluk Yaraları Çift İlişkilerini Nasıl Etkiler?

Birçok çift terapisi şu cümleyle başlar:
“Eşim bana tıpkı babam gibi davranıyor.”
Ya da: “Eşimin davranışlarını gördükçe annem aklıma geliyor.”

Çünkü ilişkilerde sadece bugünkü “biz” yoktur;
her birimizin içinde geçmişten gelen çocukluk temsilleri, anne-baba imgeleri ve duygusal yaralar vardır.
Evlilik, bu bilinçdışı izlerin yeniden canlandığı en güçlü ilişkisel alandır.


Çocukluk Yaraları Neden İlişkide Tekrar Eder?

Çocuklukta yaşanan duygusal ihmal, reddedilme ya da aşırı kontrol, bireyin bağlanma biçimini şekillendirir.
Yetişkinlikte bu bağlanma örüntüsü, partner seçiminde ve ilişki dinamiklerinde yeniden ortaya çıkar.

  • Güvensiz bağlanan biri, eşinin ilgisini kaybetmekten aşırı korkar.
  • Kaçıngan bağlanan biri, duygusal yakınlık arttığında geri çekilir.
  • Travmatik geçmişi olan biri, en ufak eleştiride “yine reddedildim” hissine kapılır.

Bu yüzden, her tartışma sadece bugünkü konuyla ilgili değildir.
O an aslında geçmişteki bir çocuğun sesi yankılanır:
“Beni duy, beni gör, beni bırakma.”


Psikodinamik Olarak: Aktarım ve Yansıtma Döngüsü

Freud’un öğrencileriyle başlayan ve Kohut ile Kernberg’in geliştirdiği psikodinamik kuramlar, ilişkilerdeki tekrarların tesadüf olmadığını söyler.
Kişi, farkında olmadan çocuklukta yaşadığı duygusal deneyimi partneri üzerinden yeniden sahneler.

Bu sürece aktarım (transference) denir.
Partner, anne ya da baba imgesinin yerini alır.
Eleştirildiğinde “yine onaylanmadım”, terk edilme ihtimalinde “yine yalnız kaldım” duygusu canlanır.

Bilinçdışı düzeyde bu deneyim, hem acı verir hem de tanıdıktır.
Çünkü insan zihni, tamamlanmamış hikâyeleri yeniden yaşamak ister.
Belki bu kez sonunda “fark edilmek” umuduyla…


Evlilikte Çocukluk Yaralarının Görünümü

Evlilikte çocukluk yaraları şu biçimlerde kendini gösterebilir:

  • Aşırı kontrol ihtiyacı: Çocukken güven ortamı olmayan biri, partnerini kontrol ederek güven arar.
  • Duygusal mesafe: Sürekli eleştirilen biri, eşine karşı duygusal bir duvar örer.
  • İdealleştirme – Değersizleştirme döngüsü: Partneri önce mükemmel görür, sonra küçük hatalarda sert biçimde eleştirir.
  • Bağımlı ilişkiler: Sevgiyle özdeşleşen “kurtarılma” arzusu.
  • Kronik memnuniyetsizlik: Hiçbir şeyin “yeterince iyi” gelmemesi, çocuklukta doyurulmayan ihtiyaçların izidir.

Bu döngüler, terapide fark edilmediğinde çiftleri aynı kavgaları yaşamaya mahkûm eder.


Peki Geçmişin Gölgesinden Nasıl Çıkılır?

  1. Kendinizi fark edin.
    Partnerinize yüklediğiniz duygular gerçekten ona mı ait, yoksa geçmişteki birine mi?
  2. Kendinizi suçlamayın.
    Çocukluk yaralarınız sizin sorumluluğunuz değildir, ama onları iyileştirmek yetişkin benliğinizin görevidir.
  3. Duygularınızı ifade edin.
    “Beni değersizleştiriyorsun.” yerine “Bu durumda kendimi değersiz hissediyorum.” deyin.
  4. Terapi desteği alın.
    Aile ve çift terapisi, bu bilinçdışı tekrarları anlamak ve duygusal olarak ayrışmak için en etkili alanlardan biridir.
    Terapide, partneriniz artık bir “anne” ya da “baba” değil, duygusal olarak eşit bir “yetişkin” haline gelir.

Geçmiş sizi şekillendirebilir ama yönetmek zorunda değildir.

Evliliğinizde aynı kavgaları, aynı duygusal acıları tekrar yaşıyorsanız,
bu “kötü giden bir ilişki” değil, “iyileşmeye çalışan bir hikâye” olabilir.

📞 Profesyonel destek için randevu alın:
Fatma Bostan Psikoloji – Aile ve Çift Danışmanlığı
📍 Üsküdar, İstanbul
📞 0542 271 1787

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir