KİŞİLİK NEDİR VE NASIL OLUŞUR?

Kişilik; doğuştan getirdiğimiz mizaç + erken ilişki deneyimleri + aile/okul/akran etkileri + kültür ve hayat olaylarının yıllar içinde birleşmesinden oluşur. Yani tek bir sebep değil, üst üste konan çok sayıda tuğla düşün.

1) Doğuştan gelen mizaç (başlangıç zemini)

Bazı bebekler daha sakin, bazıları daha duyarlı ya da hareketlidir. Bu doğuştan özellikler, dünyayı nasıl hissettiğimizin ilk ipuçlarını verir.

> Mizaç kader değildir; ama başlangıç çizgisini belirler.

2) İlk bağlanma ve bakım (temel güven)

Bebek ihtiyacı olduğunda yanında güven veren, yatıştıran ve duygusunu anlayan bir yetişkin bulduğunda içten içe şu inanç oluşur: “Ben değerliyim, dünya güvenilir.”

Tutarlı ilgi → duygu düzenleme ve özdeğer güçlenir.

İhmal/aşırı sertlik/aşırı koruma → güven sarsılır, çocuk kendini korumak için erken “alışkanlıklar” geliştirir (susmak, aşırı uyum, mesafe koymak vb.).

3) Sınırlar, kurallar ve duyguları isimlendirme (aile iklimi)

Evdeki duygusal atmosfer çok etkilidir.

Şefkat + net sınır: “Hem seviliyorsun hem de sınırlar var” mesajı; güvenli hissettirir.

Sürekli eleştiri/utandırma: “Yanlışım affedilmez” hissi; değer duygusunu zedeler.

Duyguların isimlendirilmesi (“Şu an öfkelisin, geçecek, buradayım”) çocuğun iç dünyasını anlamlandırmasını kolaylaştırır.

4) Oyun, dil ve hikâyeler (iç sesin oluşması)

Oyun ve hayal kurma; duyguları deneme-yanılma yoluyla zararsız alanda çalışmayı sağlar. Dil geliştikçe çocuk kendi hikâyesini kurar: “Ben kimim, dünyada yerim neresi?”

5) Okul ve akranlar (sosyal aynalar)

Okul; iş birliği, kurallar, adalet ve arkadaşlık sınavıdır. Kabul görmek özdeğeri besler; dışlanma veya zorbalık incinebilirliği artırır. Öğretmenler de güçlü birer modeldir.

6) Ergenlik (yeniden inşa)

Ergenlikte kimlik yeniden örgütlenir: “Ben kimim?” sorusu büyür. Önceki yıllardaki kırılganlıklar görünür hale gelebilir; ama aynı zamanda kendini tanıma ve yön seçme için büyük bir fırsattır.

7) Kültür, dijital dünya ve değerler (arka plan müziği)

Aile değerleri, toplum beklentileri, sosyal medya kıyasları; neye “başarı” ya da “güzel” dediğimizi şekillendirir. Aşırı kıyas özdeğeri dalgalandırabilir; gerçekçi hedefler ve sağlıklı sınırlar denge sağlar.

8) Hayat olayları ve onarıcı ilişkiler (esneklik payı)

Göç, kayıp, ayrılık gibi zorlayıcılar kişiliği etkileyebilir; fakat onarıcı ilişkiler (güvenli bir yetişkin, öğretmen, partner) ve destekleyici deneyimler yönü yeniden düzeltebilir. Kişilik esnek bir örgütlenmedir; zamanla güçlenebilir.

Neden aynı ailede kardeşlerin kişilikleri farklı olur?

Mizaç farkı,

Doğum sırası ve ebeveynin o dönemdeki yaşam koşulları,

Farklı öğretmen/arkadaş deneyimleri,

Her çocuğun kendince geliştirdiği baş etme yolları.

Sık görülen yanlış inanışlar

“Kişilik tamamen doğuştandır.” → Kısmen doğuştandır; ama ilişkiler ve deneyimler güçlü biçimde şekillendirir.

“Kişilik hiç değişmez.” → Temel eğilimler sabit kalabilir; fakat farkındalık ve yeni deneyimler kişiliğin ifadesini önemli ölçüde değiştirebilir.

“Bir kere hasar olduysa bitti.” → Hayır. Güvenli ilişkiler ve destekleyici ortamlar onarıcıdır.

KİŞİLİK BOZUKLUĞU NEDİR?

Kişilik, aslında bizim dünyayı algılama, kendimizi ifade etme, duygularımızı düzenleme ve başkalarıyla ilişki kurma biçimimizdir. Her bireyin kişiliği farklıdır; ancak zamanla oturmuş bazı düşünce ve davranış kalıplarımız vardır.

Kişilik bozukluğu dediğimizde ise şunu kastediyoruz:

Bu kalıplar çok katı hale gelmiş,

Kişinin günlük yaşamını, ilişkilerini ve iç huzurunu zorlamaya başlamış,

Ve kişi bu döngüleri fark etse bile değiştirmekte zorlanıyor.

Örneğin, bir kişi sürekli terk edilme korkusuyla ilişkilerinde fazlasıyla yapışkan davranabilir ya da tam tersi, kimseye bağlanmamak için herkese mesafe koyabilir. Bu davranışlar, aslında çocuklukta geliştirilmiş koruma yollarıdır; fakat yetişkinlikte hem kişiye hem de yakın çevresine zarar verebilir.

Kişilik bozukluğunu “kişinin hatası” ya da “karakter kusuru” gibi görmek yanıltıcıdır. Bunu geçmişten bugüne taşınmış, anlaşılır ama artık işlevsiz hale gelmiş alışkanlıklar olarak değerlendiririz. Yani kişilik bozukluğu, kişinin bir zamanlar hayatta kalabilmek için geliştirdiği yöntemlerin bugünkü yaşamına uymamasıdır.

👉 Özetle: Kişilik bozukluğu, insanın kendine ve başkalarına bakışını zorlaştıran, tekrarlayan ilişki ve duygu döngüleridir. Bu, kişiyi kötü ya da değersiz yapmaz; sadece anlaşılmayı ve desteklenmeyi gerektiren bir süreçtir.

Kişilik Bozukluğu İlişkilerde Kendini Nasıl Gösterir?

Psikodinamik bakış açısına göre kişilik bozukluğu, kişinin çocuklukta geliştirdiği baş etme yollarının yetişkinlikte de devam etmesiyle ortaya çıkar. Bu durum en çok yakın ilişkilerde görünür hale gelir. İşte birkaç örnek:

KİŞİLİK BOZUKLUĞU NASIL GELİŞİR?

Kişilik bozukluğunu anlamak için, aslında şunu sormak gerekir: “Çocuklukta hangi duyguları yaşadım ve bu duygularla baş etmek için hangi yolları geliştirdim?”

Erken bağlanma deneyimleri: Bir çocuk ihtiyaç duyduğunda yanında güven veren, onu sakinleştiren ve duygularını kabul eden bir yetişkin bulduysa, iç dünyasında “ben değerliyim, dünya güvenilir” inancı gelişir. Ama tam tersi olduğunda – ihmal, reddedilme, sertlik ya da aşırı koruma – çocuk kendini ya güvensiz ya da yetersiz hissetmeye başlar.

Duygularla baş etme yolları: Çocuk, yaşadığı yoğun korku, öfke ya da yalnızlık duygularıyla tek başına baş edemediğinde onları bastırmak ya da farklı yollarla uzaklaştırmak zorunda kalır. Örneğin;

Sevgi görmek için sürekli uyumlu davranmak,

Terk edilmemek için aşırı bağlanmak,

Eleştirilmemek için mükemmel olmaya çalışmak,

Acı çekmemek için herkese mesafe koymak.

Zamanla kalıcı hale gelmesi: Bu stratejiler çocuklukta işe yarar; çünkü çocuğu korur. Ama yıllar geçtikçe bu davranış biçimleri otomatikleşir ve kişinin karakterine yapışır. Yetişkinlikte de aynı yöntemleri tekrar eder. Örneğin çocukken eleştirilmemek için susmayı öğrenmiş biri, yetişkinlikte de duygularını ifade etmekte zorlanır.

İlişkilere yansıması: Böylece kişi farkında olmadan hep aynı döngülere girer. Yakın ilişkilerde aşırı bağlanma, kıskançlık, soğukluk, öfke patlamaları ya da yoğun boşluk hissi ortaya çıkabilir.

Kısacası: Kişilik bozukluğu, çocuklukta yaşanan duygusal yaralanmalara karşı geliştirilmiş “koruma yöntemlerinin” zamanla katılaşıp bugünkü ilişkilerimize ve benlik algımıza yön vermesidir.

KİŞİLİK BOZUKLUĞU İLİŞKİLERDE KENDİNİ NASIL GÖSTERİR?

1) “Ya hep ya hiç” döngüsü

Vaka Örneği – Elif (32 yaşında):

Elif, ilişkilerinin başında partnerini göklere çıkarır, onu “hayatımın aşkı” diye tanımlar. Küçük bir anlaşmazlık yaşandığında ise partnerini tamamen değersizleştirir: “Aslında beni hiç sevmiyor, çok kötü biri.”

Açıklama: Çocuklukta güvenli bağlanma eksikliği yaşayan birey, sevgi ve öfkeyi aynı anda taşıyamaz. Kişi ya tamamen iyi ya da tamamen kötü görülür. Bu da ilişkilerde dengesizliğe yol açar.

2) Terk edilme korkusu

Vaka Örneği – Mehmet (28 yaşında):

Mehmet, partneri mesajına geç cevap verdiğinde hemen kaygılanır: “Kesin benden uzaklaşıyor.” Bunun üzerine defalarca arar, mesaj atar. Partneri kendini baskı altında hissedince uzaklaşmaya başlar ve ilişki gerginleşir.

Açıklama: Çocuklukta ihmal veya duygusal mesafe yaşayan birey, yetişkinlikte “beni bırakacaklar” korkusuyla ilişkiye yapışır. Bu kaygı, karşı tarafı gerçekten uzaklaştırarak bir kısır döngü yaratır.

3) Aşırı mesafe ve duvar örme

Vaka Örneği – Selin (35 yaşında):

Selin, partneri ona yakınlık göstermeye başladığında panikler ve geri çekilir: “Kimseye ihtiyaç duymamalıyım.” İlişkide fazla mesafe koyar, duygularını paylaşmaz.

Açıklama: Çocuklukta aşırı kontrol ya da duygusal istilaya maruz kalmış birey, yetişkinlikte kendini korumak için duvar örer. Böylece yakınlık tehlike gibi algılanır.

4) Sürekli onay arayışı

Vaka Örneği – Can (30 yaşında):

Can, partnerinden sürekli takdir bekler: “Beni beğeniyor musun? Benden memnun musun?” Küçük bir eleştiride bile çok kırılır, günlerce içine kapanır.

Açıklama: Çocukken yeterince değerli hissettirilmeyen birey, yetişkinlikte başkasının gözünden değer arar. İlişkide “ben tek başıma yeterli miyim?” sorusu sürekli gündemdedir.

5) İlişkileri kendi değerini onarma sahnesi gibi görmek

Vaka Örneği – Burak (40 yaşında):

Burak, partnerini sık sık “mükemmel çiftiz” diye anlatır, sosyal medyada sürekli gösterir. Ancak partneri biraz ilgi göstermediğinde öfke duyar ve “beni küçük düşürdün” der.

Açıklama: Çocuklukta empatik aynalanma eksikliği yaşayan birey, ilişkisini bir “kendini değerli hissettirme aracı” olarak kullanır. Partnerden gelen ilgi biraz azalınca, kendi değeri tehdit edilmiş gibi hisseder.

Genel Çizgiler

İlişkilerde kişilik bozukluğunun yansımaları genellikle:

Yoğun iniş-çıkışlar (çok yakınlık / ani uzaklaşma),

Terk edilme korkusu veya aşırı mesafe,

Sürekli onay ya da kontrol ihtiyacı,

Duyguların taşması: öfke patlamaları, yoğun kıskançlık, derin boşluk şeklinde ortaya çıkar.

Eğer siz de ilişkilerinizde bu tür tekrar eden döngüler yaşıyor ve kendinizi aynı noktada buluyorsanız, bu bir kusur değil; geçmişten bugüne taşınmış alışkanlıkların işareti olabilir. Üsküdar’da yüz yüze veya online psikolojik destek için benimle iletişime geçebilirsiniz.